EVLAT EDİNME DAVALARI

A.KÜÇÜKLERİN EVLAT EDİNİLMESİ

Evlat edinme davası nedir?

Bir küçüğün evlat edinilmesi, evlat edinen tarafından bir yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması koşuluna bağlıdır. (TMK 305/1). Evlat edinmenin her halde küçüğün yararına bulunması ve evlat edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi de gerekir (TMK m. 305/11). ”

Evlat edinme Yargıtay Kararları

Evlat edinme davalarına örnek teşkil edebilecek birkaç Yargıtay kararını sizlerle paylaşmak istiyoruz

…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle evlat edinmek isteyen davacının akıl hastalığı nedeniyle kısıtlı olup fili ehliyetinin bulunmama-sına, evlat edinmenin kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olup, ya-sal temsilci aracılığı ile evlat edinmenin de mümkün bulunmamasına göre,

SONUÇ: Yerinde bulunmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA…” (2. HD,28.09.2010, 2010/6062-2010/15569).

“…Dava, davacının torununu evlat edinmesine ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 305/2. maddesi “… evlat edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi de gerekeceğini”, 314/2. maddesi “… evlatlık evlat edinenin mirasçısı olacağını”, 316/2. maddesi “… evlat edinmeye yönelten sebepleri…” ve 316/ son maddesi de “… evlat edinenin alt soyu varsa, onların evlat edinme ile ilgili tavır ve düşünceleri de değerlendireceğini…” öngörmüştür.

Davacı 05.01.2004 tarihli dava dilekçesinde; epilepsi hastası olan 31.03.1993 doğumlu torunu Emine’yi, bakıma muhtaç olduğundan evlat edinmek istediğini SSK’dan emekli bulunduğundan dolayı da sosyal güvenceye kavuşacağını belirterek evlat edinme nedenini açıklamıştır.

Davacının SSK’dan emekli olduğu, evlat edinilmek istenen Emine’nin de Epilepsi + motor mentolreferdosyon hastası olduğu sağlık kurulu raporunda anlaşılmaktadır.

Davaya dahil edilen davacının diğer çocukları evlat edinmeye karşı çıkmaktadırlar.

Evlat edinmenin amacı, evlat sevgisini tatmak ve yaşamaktır. Oysa davacının dört tane yetişkin çocuğu bulunmaktadır. Davacının amacının evlat sevgisini tatmak olduğundan bahsedilemez. O halde davacı Mehmet Köse’nin torunu Emine Köse’yi sosyal güvencesinden yararlanabilmesi, özel eğitim giderlerinin karşılanabilmesi ve tedavi masraflarının da kuruma yükletilmesi amacıyla evlat edinmek istediği anlaşılmaktadır. Evlat edinmenin amacı gerçekleşmemiştir. Bu yönler gözetilmeden yazılı olduğu şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır…” (2. HD, 12.10.2006, 2006/11528-2006/13789).

Özü: Evlat edinme işlemi şahsa bağlı haklardan olup, bu konuda vekilin dava açabilmesi ya da açılmış olan davayı takip edebilmesi için özel yetkiye sahip olması gerekmektedir.

“…Davacı Zeynep Büyükşahin tarafından 22/1/2002 tarihinde hasımsız olarak açılan davada, oğlu Memet’in çocuğu olan 1/3/1996 doğumlu küçük Ünal Büyükşahin’i evlat edinmesine karar verilmesini istediği, mahkemece küçüğün anne ve babasının rızaları alınarak davanın kabulüne karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Hükümden sonra yürürlüğe giren 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4. maddesinin 1. bendi ile, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun üçüncü kısım hariç olmak üzere ikinci kitabı ile 3/ 12/ 2001 tarihli ve Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işlerde aile mahkemelerinin görevli olduğuna ilişkin hüküm getirilmiş olduğundan evlat edinme davalarında Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevi sona ermiş ise de, dava ve hüküm tarihi itibarıyla 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 315. maddesi hükmü gereğince evlat edinmeye izin kararı verilmesi usulü kaldırılmış olduğundan bu davalara Asliye Hukuk Mahkemesince bakılması gerektiği halde mahkemece, dava dilekçesinin görev yönünden reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.

İncelenen dosyadan, davayı davacı Zeynep Büyükşahin’in açtığı, daha sonra Avukat Ali İhsan Kal’a genel vekaletname verdiği, davanın bütün duruşmalarına adı geçen Avukatın katıldığı, davacının yargılama aşamasında vekili tarafından yapılan işlemlere icazet verdiğine ilişkin beyanına rastlanmadığı, herhangi bir belgenin de bulunmadığı görülmüştür.

Evlat edinme işlemi şahsa bağlı haklardan olup, bu konuda vekilin dava açabilmesi yada açılmış olan davayı takip edebilmesi için özel yetkiye sahip olması gerekmektedir. Mahkemece, davacı vekilinden özel yetkili vekaletname istenilerek ibrazı halinde yargılamaya devam edilmesi gerekirken bundan zühul edilerek davanın sonuçlandırılması doğru bulunmamıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun evlat edinme kararı vermeden önce hakime araştırma yükümlülüğü getiren 316. maddesinin 1. fıkrasında evlat edinmeye ancak esaslı sayılan her türlü durum ve koşulların kapsamlı biçimde araştırılmasından, evlat edinen ile edinilenin dinlenmelerinden ve gerektiğinde uzmanların görüşünün alınmasından sonra karar verileceği belirtilmiştir.

Mahkemece, yukarıda açıklanan hüküm uyarınca evlat edinen ve edinilen dinlenmeden, kapsamlı bir araştırma yapılmadan davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.

Diğer taraftan, anılan Kanunun 305. maddesinin 2 fıkrasında; evlat edinmenin herhalde küçüğün yarama bulunması ve evlat edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi gerektiği belirtilmektedir.

Aynı Kanunun 316. maddesinin 3. fıkrasında ise; ‘evlat edinenin alt soyu varsa, onların evlat edinme ile ilgili tavır ve düşünceleri de değerlendirilir.” hükmü yer almaktadır.

İncelenen dosyada bulunan davacıya ait nüfus kayıt örneğinden, davacının oğlu Memet haricinde de çocuklarının bulunduğu anlaşılmaktadır.

Mahkemece, evlat edinenin diğer çocukları dinlenmeden, evlat edinme ile ilgili tavır ve düşünceleri değerlendirilmeden, evlat edinmenin bu çocukların yararlarını hakkaniyete aykırı bir biçimde zedeleyip zedelemeyeceği konusunda yeterli araştırma yapılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır…”(2. HD, 17.05.2006, 2006/1222-2006/7699).

Evlat Edinme Davaları
Evlat Edinme Davaları

Birlikte Evlat Edinme

Eşler, ancak birlikte evlat edinebilirler; evli olmayanlar birlikte evlat edinemezler (TMK m. 306 / I). Eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşını doldurmuş bulunmaları gerekir (TMK m. 306/11). Eşlerden biri, en az iki yıldan beri evli olmaları veya kendisinin otuz yaşını doldurmuş bulunması koşuluyla diğerinin çocuğunu evlat edinebilir (TMK m. 306/ III).

  1. maddenin birinci fıkrasına göre; evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlat edinebilir. 306.maddenin ikinci fıkrasında ise eşlerin otuz yaşını doldurmuş olmaları ya da en az beş yıldan beri evli olmaları şartları alternatif şart olarak düzenlenmiştir. Demek oluyor ki eşler beş yıldan beri evli iseler yaşlarının bir önemi yoktur. Maddenin üçüncü fıkrasına göre eşlerden birinin diğerinin çocuğunu evlat edinmesinde, iki yıldır evli olmak ya da otuz yaşını doldurmuş olmak şartlarından birisinin gerçekleşmiş olması yeterli sayılmıştır.

”…Dosyada mevcut nüfus kayıt örnekleri ve tanıma senedine göre, 22.9.2001 doğumlu Alparslan Y.’ı Meral K. ve Durdu Y.’m evlilik dışı ilişkisinden doğduğu, babası tarafından tanınarak onun hanesinde nüfusa kayıt edildiği, babasının 25.10.2004 tarihinde vefat ettiği, annesinin ise sağ olduğu, davacı Nazan’ın 16.11.1979 doğumlu olduğu, diğer davacı Nihat ile 14.9.2001 tarihinde evlendiği anlaşılmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 306. maddesinin 1. fıkrasında “Eşler ancak birlikte evlat edinebilirler; evli olmayanlar birlikte evlat edinemezler.” aynı maddenin 2. fıkrasında “Eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşım doldurmuş bulunmaları gerekir.” hükmü mevcuttur.

Dava ve hüküm tarihi itibarıyla davacı Nazan’ın otuz yaşım doldurmadığı, ayrıca davacıların en az beş yıldan beri evli olma koşulunu da taşımadıkları görülmüştür.

Yasal şartın oluşmaması nedeniyle davacıların birlikte evlat edinebilmeleri mümkün olmamasına rağmen Türk Medeni Kanununun 306. maddesi hükmüne aykırı olarak davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…” (2. HD, 26.05.2005, 2005/5695-2005/8245).

”…4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 308 / 1. maddesi uyarınca evlat edinilenin, evlat edinenden en az on sekiz yaş küçük olması şarttır.

Dosyada mevcut nüfus kayıt örneklerinden (25.12.1975) doğumlu davacı Ercan Başboğa ile (15.4.1993) doğumlu Bahar Gök arasındaki yaş farkının on sekiz yıldan az olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca Türk Medeni Kanununun 306/ son maddesi uyarınca; “eşlerden biri, en az iki yıldan beri evli olmaları veya kendisinin otuz yaşım doldurmuş bulunması koşuluyla diğerinin çocuğunu evlat edinebilir.”

Dosyamızda ise Ercan ve Bedriye (10.5.2001)’de evlenmiş olup, dava ise 10.10.2002 tarihinde açılmıştır. En az iki yıldır evli olma şartı ya da evlat edinecek eşin otuz yaşını doldurmuş olması koşulu gerçekleşmemiştir.

Türk Medeni Kanununun 308/ 1. maddesi ile 306/ son maddesinde öngörülen yasal şartların oluşmaması nedeniyle davanın reddi gerekirken mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur…”(2. HD, 24.01.2005, 2004/14968-2005/606).

Tek Başına Evlat Edinme

Evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlat edinebilir (TMK m. 307/1).

Otuz yaşını doldurmuş olan eş, diğer eşin ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksunluğu veya iki yılı aşkın süreden beri nerede olduğunun bilinmemesi ya da mahkeme kararıyla iki yılı aşkın süreden beri eşinden ayrı yaşamakta olması yüzünden birlikte evlat edinmesinin mümkün olmadığını ispat etmesi halinde, tek başına evlat edinebilir (TMK m. 307 / II).

Küçüğün Rızası ve Yaşı  

Evlat edinilenin, evlat edinenden en az on sekiz yaş küçük olması şarttır (TMK m. 308/ I). Ayırt etme gücüne sahip olan küçük, rızası olmadıkça evlat edinilemez (TMK m. 308 / Il). Vesayet altındaki küçük, ayırt etme gücüne sahip olup olmadığına bakılmaksızın vesayet dairelerinin izniyle evlat edinilebilir (TMK m. 308/111). Birinci fıkradaki evlat edinilenin, evlat edinenden en az on sekiz yaş küçük olması şarttı, küçük, ergin veya kısıtlıların evlat edinilmelerinde tek başına ya da birlikte evlat edinme ayrımı yapılmaksızın evlat edinmelerin hepsinde aranacaktır. İkinci fıkra hükmüne göre ayırt etme gücüne sahip küçük rızası olmadıkça evlat edinilemez. Evlat edinilmeye rıza gösterip göstermeme kişiye sıkı surette bağlı bir hak olduğu için küçük adına bu uzanın yasal temsilci tarafından verilmesi söz konusu olamaz.

”…Davacı Hava Ç.’ın 27/ 3/ 2008 tarihinde Mehmet M. Ç.’a karşı açtığı davada, davalının 6/ 8/ 1999 doğumlu ikiz çocukların evlat edinmesine karar verilmesini istediği, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği, davaya Aile Mahkemesi Sıfatıyla bakılmadığı anlaşılmıştır.

4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4’üncü maddesinin birinci bendinde, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun üçüncü kısım hariç olmak üzere ikinci kitabı ile 3/ 12/ 2001 tarihli ve Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işlerde aile mahkemelerinin görevli olduğuna ilişkin hüküm getirilmiş bulunduğundan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren evlat edinme davalarında, görevli olan asliye hukuk mahkemesinin görevi, aile mahkemelerinin kuruluşuyla sona erdiğinden mahkemece davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken bu hususa dikkat edilmemiş olması doğru bulunmamıştır.

Diğer taraftan, Medeni Kanunun 316’ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “evlat edinmeye, ancak esaslı sayılan her türlü durum ve koşulların kapsamlı biçimde araştırılmasından, evlat edinen ile edinilenin dinlenmelerinden ve gerektiğinde uzmanların görüşünün alınmasından sonra karar verilir”,

Aynı Kanunun 308’inci maddesinin ikinci fıkrasındaki “ayırt etme gücüne sahip olan küçük, rızası olmadıkça evlat edinilemez”,

Hükümleri gereğince küçüklerin mahkemece dinlenmeleri, ilköğretim çağında olmaları nedeniyle ayırt etme gücüne sahip olup olmadıkları gözlenerek evlat edinilmeye rıza gösterip göstermediklerinin sorulması gerekirken, 7/ 5 / 2008 tarihli duruşmaya da katıldıkları halde beyanları alınmadan davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur…” (2. HD, 30.11.2010, 2009/16483-2010/19941).

 

“…Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Davacı İ.’nin davalı L. aleyhine açtığı davada, Rusya Vatandaşı olan eşinin kızı T.’yi evlat edinmesine ilişkin Rusya Federasyonu Dubovka İl Mahkemesinin 15.6.2005 tarih ve 2-605 / 05 sayılı kararının tenfızine karar verilmesini istediği, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.

2675 say111 Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanununun 38 / c maddesinde tenfizi istenilen ilamın kamu düzenine açıkça aykırı olmaması gerektiği hükme bağlanmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 308/1. maddesindeki hükme göre evlat edinilenin evlat edinenden en az on sekiz yaş küçük olması şarttır. Evlat edinme ehliyet ve koşulları kamu düzenine ilişkindir.

Mahkemece, tenfizi istenilen yabancı mahkeme kararının Türk Medeni Kanununun 308. maddesindeki şartları taşımadığından Türk kamu düzenine aykırı olduğu hususu dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şeklide hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır…”(2. HD, 12.04.2007, 2006/14063-2007/6141).

Son olarak karşılaştığımız en önemli sorulardan bir tanesi evlatlıktan red müessesesidir.

Evlatlıktan Red Davası, Evlatlıktan Reddetme, Evlatlıktan Red

Halk arasında yanlış bilinen ve genelde sıklıkla karşılaştığımız sözlerden bir tanesi “seni evlatlıktan reddedeceğim” dir. Hiçbir anne ve baba çocuğunu evlatlıktan reddedemez. Buna ilişkin bir dava da yoktur. Dolayısı ile şuan için Türk Hukukunda evlatlıktan reddetme müessesesi bulunmamaktadır. Ancak buna çok benzer bir durum vardır. O da mirasçılıktan çıkarma dır. Bu durum Türk Medeni Kanunu’nun 510-513. Maddelerinde düzenlenmiştir. Burada da mirastan çıkarma sadece miras bırakanın tasarrufunda olmayıp, kanunda sayılan şartların varlığı gerekmektedir.

TMK m. 510’da sayılan bu haller şunlardır:

1) Mirasçının, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemesi,

2) Mirasçının, miras bırakana veya miras bırakanın ailesindeki fertlere karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranması.

Ancak mirasçılıktan çıkarılsa bile mirastan çıkarılanın kendi alt soyu varsa miras hakkı kendisi mirasçılarından önce ölmüş sayılarak onlara kalacaktır. Örneklerdirmek gerekirse; kanunda sayılan nedenlerle baba çocuğunu mirasçılıktan çıkarabilir. Ancak mirastan çıkarılan çocuğun bir oğlu daha varsa miras hakkı ona devredecektir. Yani baba evladını mirasçılıktan çıkarsa bile torunu hak sahibi olacaktır. Görüldüğü gibi evlatlıktan red gibi bir durum olmadığından miras hakkı her halükarda evladının çocuğuna kalmaktadır.

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir