Ankara’daki velayet davaları ve avukat ve danışmanlık bilgi almak için iletişim formundan bizlere aklınıza takılan soruları sorabilir, iletişim numaralarımızdan arayabilir veya bilgi@tulinbabaoglan.av.tr mail adresimizden bize mail gönderebilirsiniz.
Adres : Yeşilova Mah. 4023. Cadde Ser Tower Busidence (kat 12) No: 1/135 Etimesgut / Ankara
Telefon : 0546 646 7014
Velayet Davaları ile ilgili velayet davaları danışma talepleri ve hizmetlerimiz ile ilgili detaylı bilgiler için bizi arayınız.
Boşanmak isteyen çiftlerin en büyük korkularından birisi velayet meselesidir. Kimi zaman “çocuğumu elimden alır, bana göstermez” korkusuyla velayet meselesinde yeterli bilgiye sahip olmayan kişiler kendilerini mutsuz bir evliliğe mahkum hissederler. Eşlerinden korkarak, çekinerek ne boşanma ve dava açabilir ne de evliliklerinde mutlu olmayı başarabilirler. İşbu makalemiz sıklıkla karşılaştığımız velayet hususundaki bilinen tüm yanlış bilgileri gidermek üzere kaleme alınmıştır.
Ergin olmayan yani 18 yaşından küçük çocukların yahut mahkeme kararıyla kısıtlanmış ergin çocukların üzerinde anne ve babalarının sahip olduğu hak ve ödevler anlamına gelmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun altınca ayrımında 335. Ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddede; “Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan alınamaz. Hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velâyeti altında kalırlar” hükmü kaleme alınmıştır. Bir anlamda velayet çocuk üzerindeki bakım, terbiye, görgü, ahlak, çocuğu koruma kollama, yetiştirme ve temsil yetkilerini kapsamaktadır. Bu yetkilere sahip olmak için açılan davaya ise velayet davası denmektedir.
Türk Medeni Kanunu’muzda velayet yalnızca anne ve babaya tanınan bir haktır. Mesela annesi ölmüş, babası çocuğa bakamayacak durumda olan çocuklara bazen babaannesi, anneannesinin bakması gibi kararlara hükmedilir yahut anne ve babası ölmüş olan çocukların sosyal güvenlik kurumuna yerleştirmek yerine bir akrabalarının bakımına karar verilebilir. Ergin olmayan 18 yaşından küçük çocukların böyle bir durumda velayeti değil vesayeti verilmiş olur. Yani velayet sadece anne ve babaya tanınmış bir hak olup, herhangi bir akrabaya verilen çocukların bakım ve ödevleri ile ilgili hak ve yükümlülüklere vesayet denmektedir. Vesayet ve velayet hususlarının çokça karıştırılmasına binaen yazımızın ilerleyen bölümlerinde farklarına ayrıntılarıyla değinilecektir.
Anne ve baba evli ise velayet anne ve babada ortak olarak bulunmaktadır. Eşler boşanmış iseler velayet hakim tarafından uygun görülen taraflardan birine verilebilir. Türk Medeni Kanunu’nun 336. Maddesi anne ve babanın evli olması halinde velayet meselesini düzenlemiştir. Anılan hükme göre “Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar. Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden birine verebilir. Velayet ana ve babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.
Kanunlarımız üvey çocukların velayet durumunu da düzenlemiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 338.maddesinde “Eşler, ergin olmayan üvey çocuklarına da özen ve ilgi göstermekle yükümlüdürler. Kendi çocuğu üzerinde velâyeti kullanan eşe diğer eş uygun bir şekilde yardımcı olur; durum ve koşullar zorunlu kıldığı ölçüde çocuğun ihtiyaçları için onu temsil eder” hükmü düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere anılan kanun maddesinde ayrı bir başlık halinde düzenlenerek üvey çocuklar üzerindeki velayet hakkı ile ilgili velayet kendisinde olan taraf yine aynı yükümlülüklere tabi tutulmuştur. Burada da önemli olan çocuğun menfaatidir.
Öncelikle boşanma davası ile birlikte karara bağlanan velayet hususuna değinelim;
Taraflar evlilik birliğinin temelinden sarsılması, zina, hayata kast gibi çeşitli sebeplerle açtıkları boşanma dosyalarında müşterek çocuklarla ilgili velayet isteminde bulunabilirler. Bu durumda boşanma dava dilekçesinde velayet hususu Yargıtay kararlarıyla desteklenerek ve hukuki dayanaklarla talep edilmelidir. Talep sonrasında hakim öncelikle ortak velayete karar verecek, sonrasında sosyal hizmet uzmanı veya bir pedagogu görevlendirerek taraflarla görüşmesini sağlayacak ve tarafların iddialarını, delillerini değerlendirip, tanıklarını dinledikten sonra öncelikle geçici olarak velayete karar verebilecektir. Geçici velayet dava süresinde anne ya da babaya verilen velayettir. Davanın bitmesiyle geçici velayet kalkarak mahkeme hakimi kesin olarak velayetin taraflardan birisine verilmesine karar verilebilir.
Velayet kendisine verilmeyen eş, velayet hakkı olan tarafa karşı her zaman velayet davası, velayetin değiştirilmesi davası açabilir. Velayet davası esnasında karşı tarafın, çocuğun bakım ve yükümlülükleri hakkında yetersiz kaldığını inandırıcı delillerle ispat edilmelidir. Bu anlamda hakim çocuğun velayetinin kime verileceği hususunda karar verirken öncelikle çocuğun menfaatlerini gözetmekte ve çocuğun üstün yararı ile çocuğun isteğine önem vermektedir. Bu durum değerlendirilirken hangi tarafın çocuğa daha iyi bakacağı, çocuk kendisini ifade edebiliyorsa kiminle kalmak istediği hususları göz önünde bulundurulur.
Bu durumda hakim tarafından dikkat edilecek bir husus da çocuğun yaşıdır. Örneğim emzirme çağındaki bir bebeğin velayetinin kimde olacağı hususu oldukça sık karşılaştığımız sorunlardan birisidir. Bu durumda annenin uygunsuz hayat yaşadığı, annenin çocuğa karşı şiddet uyguladığı vs durumlar yoksa emzirme dönemindeki bebeklik çağında olan bir çocuğun genelde anne yanında kalmasına karar verilir. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında sabittir ki 0-3 yaş arasındaki çocukların genel olarak anneye verilmesi uygun görülmüştür. Çocuk büyüdükçe özellikle bir tarafın bakım ve ihtiyacına daha az muhtaç olduğu görülmektedir. Örneğin yerleşmiş içtihatlar gereğince 3-7 arasındaki çocuğun artık anneye çok bağımlı ve muhtaç olduğu kabul edilmeyebilir. Örneğin anne çocuk 3-7 yaşında iken ağır bir hastalığa yakalanmış ve çocuğun bakım ve görevlerini aksatıyor olabilir. Böyle durumlarda çocuğun menfaati ön planda tutulur. Artık anneye bağımlılığı azaldığı için çocuk babaya da verilebilir. Burada yine en çok karşılaştığımız sorulardan birisi olan “çocuk babaya verilir mi?” hususu cevabını bulmaktadır. Bu durum karşı tarafın ispat için sunduğu delillere bağlıdır. Bu husus da yine velayet davaları ankara ile çalışmak oldukça önemli olacaktır. Yeri gelmişken söylemek gerekir ki Ankara velayet davaları terimi aslında hukuki bir terim olmayı halk arasında kullanımı bu şekilde olduğundan makalemizde yazılmıştır. Zira bir velayet davaları her türlü davaya bakmakta yetkilidir.
7-12 yaş aralığında okul dönemine gelen çocuğun velayeti hususunda ise hakim artık tarafların ekonomik durumlarına, hangisinin çocuğa daha iyi bir gelecek sunduğuna, okul ve eğitim şartlarına bakarak ve de çocuğun rızasını alarak karar verebilecektir. Örneğin anne ve baba boşanmışlar ve anne ev hanımıdır. Baba ise yüksek maaşlı bir işte çalışmaktadır. Burada babanın çocuğunu özel okulda okutabilecek olması, ayrı bir oda, çalışma ortamı sunabilecek olması gibi etkenler de göz önüne alınacaktır. Bu durumda mutlaka çocuğa kiminle kalmak istediği sorulacaktır. Sosyal hizmet uzmanları eşliğinde, pedagoglar tarafından yapılan görüşmede çocuğun dinlenmesi sağlanacak ve velayetin kime verileceği hususunda çocuğun isteği mutlaka göz önünde bulundurulacaktır.
Ana ve baba, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alır ve uygularlar. Çocuk, ana ve babasının sözünü dinlemekle yükümlüdür. Ana ve baba, olgunluğu ölçüsünde çocuğa hayatını düzenleme olanağı tanırlar; önemli konularda olabildiğince onun düşüncesini göz önünde tutarlar. Çocuk, ana ve babasının rızası dışında evi terk edemez ve yasal sebep olmaksızın onlardan alınamaz. Yeni çocukları olmuş ailelerde karşılaşılan önemli sorunlardan birisi de çocuğun ismi meselesidir. Çocuğun adını ana ve babası koyar. Bu anlamda anılan isim hakkı taraflardan sadece birisine bırakılmamış, bu hakkın ortak olarak kullanılmasına kanun koyucu tarafından karar verilmiştir.
Ana ve baba, çocuğu olanaklarına göre eğitirler ve onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâkî ve toplumsal gelişimini sağlar ve korurlar. Ana ve baba çocuğa, özellikle bedensel ve zihinsel engelli olanlara, yetenek ve eğilimlerine uygun düşecek ölçüde, genel ve meslekî bir eğitim sağlarlar. Bu durum Türk Medeni Kanunu’nun 340. Maddesinde düzenlenmiştir.
Çocuğun dinî eğitimini belirleme hakkı ana ve babaya aittir. Ana ve babanın bu konudaki haklarını sınırlayacak her türlü sözleşme geçersizdir. Ergin, dinini seçmekte özgürdür. Eşlerin farklı dine mensup olmaları halinde her iki din de tanıtılmalı ve çocuk ergin olduğunda kendi iradesiyle dinini seçmesine karar verilmelidir. Örneği taraflardan birisi Hıristiyan diğeri Müslüman ise ve bir taraf sürekli Hıristiyanlığa göre çocuğunu yetiştiriyorsa bu durum velayetin kötüye kullanımı sayılabilecektir. Zira bu durumda tercih hakkı çocuğun ergin olmasına bırakılmalıdır.
Ana ve baba, velâyetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisidirler. İyi niyetli üçüncü kişiler, eşlerden her birinin diğerinin rızasıyla işlem yaptığını varsayabilirler. Vesayet makamlarının iznine bağlı hususlar dışında kısıtlıların temsiline ilişkin hükümler velâyetteki temsilde de uygulanır
Velâyet altındaki çocuğun fiil ehliyeti, vesayet altındaki kişinin ehliyeti gibidir. Çocuk, borçlarından ana ve babanın çocuk malları üzerindeki haklarına bakılmaksızın kendi malvarlığı ile sorumludur.
Velâyet altındaki çocuk, ayırt etme gücüne sahip ise ana ve babanın rızasıyla aile adına hukukî işlemler yapabilir; bu işlemlerden dolayı ana ve baba borç altına girer.
Çocuk ile ana veya baba arasında ya da ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile üçüncü kişi arasında yapılacak bir hukukî işlemle çocuğun borç altına girebilmesi, bir kayyımın katılmasına ve hâkimin onayına bağlıdır.
Çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmezse hâkim, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır.
Velayet altındaki çocukların yerleştirilmesi
Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş hâlde kalırsa hâkim, çocuğu ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebilir. Çocuğun aile içinde kalması ailenin huzurunu onlardan katlanmaları beklenemeyecek derecede bozuyorsa ve durumun gereklerine göre başka çare de kalmamışsa, ana ve baba veya çocuğun istemi üzerine hâkim aynı önlemleri alabilir. Ana ve baba ile çocuğun ödeme gücü yoksa bu önlemlerin gerektirdiği giderler Devletçe karşılanır.
Uluslararası metinlerde velayet meselesi
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesi de incelendiğinde “Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir. Taraf Devletler, çocuğun ana–babasının, vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve ödevlerini de göz önünde tutarak, esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamayı üstlenirler ve bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemleri alırlar.Taraf Devletler, çocukların bakımı veya korunmasından sorumlu kurumların, hizmet ve faaliyetlerin özellikle güvenlik, sağlık, personel sayısı ve uygunluğu ve yönetimin yeterliliği açısından, yetkili makamlarca konulan ölçülere uymalarını taahhüt ederler.”. Bu maddeden de görüleceği üzere çocuğun üstün menfaati ön planda tutulmuştur
Velayetin Kaldırılması Davası
Velayetin kaldırılması davası Türk Medeni Kanunu’nun 348. Ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. TMK 348.maddeye göre “Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hâkim aşağıdaki hâllerde velâyetin kaldırılmasına karar verir:
Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi.
Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması
Velâyet ana ve babanın her ikisinden kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır. Kararda aksi belirtilmedikçe, velâyetin kaldırılması mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsar.”
Madde açıklamasına değinilecek olursak şunları söyleyebiliriz. Velayetin kaldırılması davasında önemli olan husus velayetin anne ve babadan birlikte alınmasıdır. Bu durumda anne ve babanın çocuğun bakım ve sorumluluklarını üstlenemedikleri kabul edilir. Çocuğun anne ve babanın yanında kalmasının çocuğun menfaatlerini zedelediği kabul edilerek velayetin kaldırılmasına karar verilir.
Velayetin Değiştirilmesi Davası
Velayet kendisinde olmayan eşin, velayet hakkına sahip olan eşe karşı açtığı dava türüne velayetin değiştirilmesi davası denir. Bu durumda dava açan davacı, velayetin karşı taraftan alınarak kendisine verilmesini talep eder. Açılacak bu dava titizlikle yürütülmesi gereken davalardan birisidir. Kanun hükümlerini bilmeden açılacak ve gerekli deliller sunulmadan yürütülecek davanın kazanılması oldukça zordur. Anılan sebeplerle mutlaka velayet alanında uzman velayet davaları çalışılması gerekmektedir. Ankara velayet davaları, dosyaya gerekli delilleri sunacak, tanıklarını bildirecek ve Yargıtay kararları ışığında dosyaya bakacaktır.
Velayetin değiştirilmesi için yeni olayların olması, çocuğun bakım sorumluluklarının ihmal edilmesi, velayet hakkının kötüye kullanılması gerekmektedir. Velayetin kaldırılması davasını, velayetin değiştirilmesi davasından ayıran en önemli hususlardan birisi velayetin kaldırılmasına çocuğun bakım ve özen yükümlülüklerin ağır derecede kusurlu davranışların varlığıdır. Velayetin değiştirilmesi talebi için ise karşı tarafın ağır kusuru gerekmeksizin dava açılabilecektir. Gerek dava açan kişinin çocuğa daha refah bir hayat sunacak olması gerekse karşı tarafın sorumluluklarını yerine getirmemesi bu davanın açılması için yeterli olabilecektir.
Örneğin çocuk sürekli velayet kendisinde olmayan tarafta kalıyorsa yahut 3. Kişilerde kalıyorsa, çocuğun velisi ağır işlerde çalışıyor çocukla ilgilenemiyor çocuğun bakımını bakıcı vs. ye bırakıyorsa velayetin değiştirilmesi davası açılabilir.
Alanında uzman bir Ankara velayet davaları oluşturulacak velayet değişikliği dilekçesi ile velayet davalarında yetkili mahkemede dava açılır. Bu anlamda halk arasında velayet belgesi, velayetname gibi yanlış hukuki nitelendirme ile açılmış davalarda bulunmaktadır. Velayet belgesi adı altında bir belge bulunmayıp boşanma davası sonunda yahut açılan velayet davası sonunda velayet hususlarını düzenleyen gerekçeli karar yeterli olacaktır
Ortak Velayet nedir?
Yukarıda bahsettiğimiz velayet hak ve yükümlülüklerinin hepsine boşanmış olsalar dahi anne ve babanın müşterek olarak katılmaları anlamına gelmektedir. Burada velayet taraflardan birine bırakılmamakta, anne ve babaya çocuğun herhangi bir ihtiyacında ortak karar alarak hareket etmeleri emredilmektedir. Türk sisteminde oldukça sıkıntılara yol açan ortak velayet gün geçtikçe daha temel bir düzen üzerine oturmaktadır. Ancak kavgayla, nefretle boşanan çiftler hakkında da ortak velayete hükmedilmesi çok büyük sıkıntılara yol açmaktadır. Yıllar öncesinde Yargıtay tarafından “ortak velayet Türk kamu düzenine aykırıdır.” Şeklinde verilen hüküm zamanla değişmiş ve günümüzde ortak velayetin Türk kamu düzenine aykırı olmadığı karara bağlanmıştır.
Hakimin ortak velayete karar vermesi için somut olayda belirli şartların bulunması gerekmektedir. Bunlardan birisi çocuğun üstün menfaatidir. Bununla birlikte ortak velayette belki de en önemlisi tarafların bu konuda anlaşmaları ve istekli olmalarıdır. Zira bahsettiğimiz üzere birbirine düşman bir şekilde çekişmeli boşanma davası açmış kişiler hakkında ortak velayete karar verilmesi en çok çocuğa zarar verecektir. Bu durumda taraflar birbirine zarar vermek için kendi yetkileri olduğundan çocuğu zor duruma sokabileceklerdir.
Yargıtay kararları ışığında velayet davaları
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/21887 E 2017/1196 K. 14/6/2017 tarihli kararında; “velayetin değiştirilmesi” davalarında, re’sen araştırma ilkesi geçerli olup (HMK.md.385/2) mahkeme re’sen delile başvurulabileceği gibi, taraf da delil gösterebilir. Bu nedenle, tanık isimlerinin ön incelemeden sonra tahkikat aşamasında sunulduğu ve duruşmada hazır da edilmediğinden bahisle davanın sonuçlandırılamayacağı…” Velayetin değiştirilmesi istemi bir “çekişmesiz yargı” işidir (HMK.md.382/2/b-13). Çekişmesiz yargı işlerinde aksine hüküm bulunmadıkça re’sen araştırma ilkesi geçerlidir (HMK.md.385/2). Bu sebeple mahkeme re’sen delile başvurulabileceği gibi, taraf da delil gösterebilir. Velayetin aynı zamanda kamu düzeniyle ilgili olması ve çocuğun üstün yararının hakim tarafından resen nazara alınması zorunluluğu karşısında; mahkemece davalı tarafa tanık isimlerini bildirmesi ve gerekli avansı yatırması için süre verilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca velayet düzenlemesi yapılması gerektiği.” Hükme bağlanmıştır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/10029 E. 2016/10849 K. 02/06/2016 tarihli kararında; “Evlilik birliği devam ederken eşlerden birinin ölümü halinde velayet sağ kalan eşe geçer. Boşanma kararıyla velayet kendisine verilen tarafın ölümü halinde velayet sağ kalan ebeveyne kendiliğinden geçmez. Velayet sahibi baba öldüğüne göre çocuk yasal temsilden yoksun haldedir. Bu durumda, davada çocuğu temsil etmek, hak ve menfaatlerini korumak için çocuğa temsilci atanması gereklidir (Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair Avrupa Sözleşmesi m.4/1). O halde, çocuğun haklarının gözetilip korunması ve temsili için Türk Medeni Kanununun 426. maddesi gereğince çocuğa kayyım tayini için ihbarda bulunup, atanan kayyımın davaya dahil edilmesi, gösterdiği takdirde delilleri toplanıp, tüm deliller
birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik hasım ve eksik inceleme ile yargılamaya devam edilerek, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/21926 E. 2015/1139 K. 01/04/2015 tarihli kararında; “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu uyarınca velayet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Velayet, aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir. Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir.
Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Öte yandan, ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Eş söyleyişle, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır. Velayet, kamu düzenine ilişkin olup bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur. Belirtilmelidir ki, velayetin kaldırılması ve değiştirilmesi şartları gerçekleşmedikçe, ana ve babanın velayet görevlerine müdahale olunamaz.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.04.1992 gün ve 1992/2-140 E. 1992/248 K. ile 22.01.2014 gün ve 2013/2-2085 E. 2014/30 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, boşanma ile düzenlenen velayetin değiştirilebilmesi için velayet kendisine verilen tarafın ya da velayete konu çocuğun durumunda boşanma hükmünden sonra esaslı değişikliklerin olması şart olup, ayrıca esaslı değişikliğin önemli ve sürekli olması da gerekmektedir. 4721 sayılı TMK’nun konuya ilişkin 324. maddesi; “Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür. Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddî olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir.” düzenlemesini içermektedir.
Buna göre velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almak olduğundan, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek sonuca varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır. Bu kapsamda, çocuğun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalıdır.
Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır. Yukarıda değinilen yasa hükmü ile dosya arasındaki icra dosyaları ve davalı hakkında çocuk teslimine muhalefet etmekten dolayı uygulanan yaptırım bir arada düşünüldüğünde, davalı annenin çocuğun babayla kişisel ilişki hakkını sürekli olarak engellediği, bundan dolayı hakkında çocuk teslimine muhalefet etmekten yaptırım uygulandığı, bu suretle Türk Medeni Kanunu’nun 324. maddesinde yer alan yükümlülüğüne aykırı davrandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda davalı annenin sekiz yaşındaki müşterek çocuğun gelişimi için önemli olmasına rağmen babası ile görüşmesini engelleyerek, velayet hakkını kötüye kullandığı hususunun kanıtlandığı ve müşterek çocuğun velayetinin davalı anneden alınarak davacı babaya verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.” Şeklinde hüküm düzenlenmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2018/1306 E. 2018/4719 K. 09/04/2018 sayılı kararında; “Velayet hakkı tevdi edilen annenin çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinin velayet hakkı kapsamındaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğu, velayet hakkı kapsamında çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığı, aynı hukuksal konumda olan erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil edeceği, evlilik birliği içinde doğan çocuğun taşıdığı ailenin soyadını, evlilik birliğinin sona ermesi ile kendisine velayet hakkı tevdi edilen annenin kendi soyadı ile değiştirmesini engelleyici yasal bir düzenlemenin bulunmadığı, somut olayda söz konusu değişikliğin çocuğun üstün yararına da aykırı bulunmadığı ve çocuğun soyadı değişmekle kişisel durumunun değişmeyeceği (TMK m. 27) dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek, davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir. Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilân olunur. Ad değişmekle kişisel durum değişmez. Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir (TMK m.27). Soyadı, bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir unsuru hâline gelen, birey olarak kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri ve vazgeçilmez, devredilmez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkıdır. Velayet; ana veya babanın, ergin olmayan çocuklarının veya kısıtlanmış ergin çocuklarının kişi varlığına, malvarlığına ve bu iki husus hakkında onları temsiline ilişkin sahip oldukları hakların ve yükümlülüklerin bütününe denir (AKINTÜRK, Turgut: Türk Medeni Kanunu C.2, Aile Hukuku, İstanbul 2002, s. 400). Velayet, çocuk ergin oluncaya kadar onunla ilgili alınması zorunlu kararları alma hususunda veliye sorumluluk yükler ve onları yetkili kılar. Bu bakımdan modern hukukta velayet, bir hak olduğu kadar aslında çocuğun üstün yararının sağlanması bakımından yetki ve sorumluluk da içerdiğinden, hak ve yükümlülüklerin toplamı olarak kabul edilmektedir. Velayetin nihai amacı, henüz erginliğe ulaşmamış küçüğün, ileride bir yetişkin olarak gelecekteki hayata hazırlanmasını sağlamaktır (AKYÜZ, Emine Çocuk Hukuku Çocuk Haklarının Korunması,2012 s.220). 4721 sayılı Kanun’un velayet hakkına ilişkin 335. maddesinde, ergin olmayan çocuğun, ana ve babasının velayeti altında olduğu, yasal sebep olmadıkça velayetin ana ve babadan alınamayacağı belirtilmek suretiyle evlilik ilişkisi süresince velayet hakkının ve bu kapsamdaki yetkilerin ortak kullanımına işaret edilmiş; 336. maddesinde evlilik devam ettiği sürece ana ve babanın velayeti birlikte kullanacağı, ortak hayata son verilmesi veya ayrılık hâlinde hâkimin velayeti eşlerden birine verebileceği, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde velayetin sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa ait olduğu hüküm altına alınmış, velayet hakkı ve içerdiği yetkilerin kullanımı noktasında da eşlerin eşitliği prensibi yansıtılmaya çalışılmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin 25.06.2015 ve 2013/3434 numaralı, 11.11.2015 tarih ve 2013/9880 numaralı, 20.07.2017 tarih ve 2014/1826 numaralı bireysel başvuru kararlarında ise; velayet hakkı tevdi edilen çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebin, velayet hakkı ve bu kapsamdaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olması sebebiyle Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında ele alınması gereken bir hukuki değer olduğunu, koruma, bakım ve gözetim hakkı veya benzer terimlerle ifade edilen velayet hakkı kapsamında, çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığını, eşlerin evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda olduğunu, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil ettiğini, çocuğun bir aileye mensubiyetinin belirlenmesi amacıyla bir soyadı taşıması ile nüfus kütüklerindeki kayıtların güvenilirliği ve istikrarının sağlanmasında, çocuğun ve kamunun açık bir menfaati bulunmakla birlikte, annenin soyadının çocuğa verilmesinin söz konusu menfaatlerin tesisine olumsuz etkilerinin kesin olarak saptanması gerektiğini ve başvurulara konu yargısal uygulamaların ölçülü olduğunun kabul edilemeyeceğini belirterek, eldeki somut olaya benzer nitelikteki başvurulara konu yargısal kararlarda Anayasa’nın 20. maddesi ile birlikte değerlendirilen Anayasa’nın 10. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmiş, aynı kararlarında ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesini de kararlaştırmıştır.
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru sonucunda verdiği ihlal kararları, soyut ve somut norm denetiminden farklı olarak, sadece başvuruda bulunan kişi ve başvuruya konu idari işlem ya da karar açısından geçerli ve bağlayıcıdır. Anayasa Mahkemesinin saptadığı hak ihlalinin, mahkeme kararından kaynaklandığını belirleyen ve Kuruluş Kanununun 50. maddesinin (2.) fıkrasında dayanarak aldığı “ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmasına” ilişkin kararı karşısında, ilk derece mahkemelerinin başvuru konusu somut olay ve kişi bakımından artık başka türlü karar vermesine olanak yoktur. Ne var ki, yukarıda açıklanan velayet hakkına sahip annenin ortak çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesine yönelik açılan başkaca davalarda yapılan benzer yargısal kararların, bireysel başvuru konusu yapılması Halinde Yüksek Mahkemece, bundan sonra da hak ihlalinin tespit edileceği ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yolunun açılacağı da muhakkak gözükmektedir. Anayasanın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Türkiye’nin taraf olduğu eki protokollerin ortak koruma alanında bulunan “temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının” öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yollarında çözüme kavuşturulması asıldır.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararları kapsamında; “Çocuğun Üstün Yararı” ilkesinin de irdelenmesi gerekmektedir. Bu ilkenin en genel anlamdaki tanımı, çocuğun yararlarının her zaman ve her koşulda öncelikle korunması olup, çocuk hukukunda karşılaşılan tüm sorunlarda, görevli ve yetkililere yol gösteren, çocuk yararına çözümün tercih edilmesini emreden, zayıfı, güçlüye karşı koruyan en üst ilkedir (AKYÜZ, Emine Çocuk Hukuku Çocuk Haklarının Korunması, 2012 s. 10). Çocuğun üstün yararı, çocuğu ilgilendiren her işte göz önüne alınması zorunlu olan ve belirli bir somut olayda çocuk için en iyisinin ne olduğunu belirlemede dikkate alınan bir ölçüt, bir kılavuzdur. Çocuğun üstün yararı çocuğun haklarını garanti altına alan bir işlev de üstlenmektedir (YÜCEL, Özge Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt 1 Sayı 2, Aralık 2013, s. 117-137). Esasın da çocuğun üstün yararına gereken önemin verilmesi, yalnızca çocuğun ya da ana babanın değil, toplumun da menfaatinedir. Çünkü çocuğun sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik yönden olumlu gelişimi, ilerde toplumda zararlı davranışlarının ortaya çıkmasını da engelleyecektir.” Hükümlerine yer verilmiştir.
Velayet Davaları Sıkça Sorulan Sorular
1. Velayet Nedir?
Velayet hak ve yükümlülüklerinin hepsine boşanmış olsalar dahi anne ve babanın müşterek olarak katılmaları anlamına gelmektedir. Ergin olmayan yani 18 yaşından küçük çocukların yahut mahkeme kararıyla kısıtlanmış ergin çocukların üzerinde anne ve babalarının sahip olduğu hak ve ödevler anlamına gelmektedir.
2. Ortak Velayet nedir?
Velayet hak ve yükümlülüklerinin hepsine boşanmış olsalar dahi anne ve babanın müşterek olarak katılmaları anlamına gelmektedir.
3. Velayet babaya verilir mi?
Velayetin babaya verilmesi hususunda çocuğun yaşı ve iradesi çok önemlidir. 0-3 yaş arasındaki çocuğun anne bakımına muhtaç olduğu kabul edilip velayeti genelde anneye verilirken, daha büyük çocukların somut olayda durumları ve iradeleri gözetilerek karar verilebilecektir. 3 yaşından büyük çocukların da velayetlerinin babaya verilmesi elbette ki mümkündür.
4. Velayet davasını kim açar?
Velayet kendisine verilmeyen eş, velayet hakkı olan tarafa karşı her zaman velayet davası, velayetin değiştirilmesi davası açabilir.
5. Eski eşim, çocuğumuzu dövüyor, velayeti alabilir miyim?
Çocuğa uygulanan şiddet ispatlandığı takdirde ağır kusur sayılıp çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engellediği kabul edileceğinden velayetin değiştirilmesi talep edilebilir.
6. Çocuğumuzun velayeti eski eşime verildi. Bana çocuğumu göstermiyor. Ne yapabilirim?
Velayet kendisinde olmayan taraf ile çocuk arasında mutlaka kişisel ilişki tesisi kurulmalıdır. Kişisel ilişkinin belirlendiği günlerde çeşitli sebeplerle çocuğu göstermeyen taraf hakkında icra takibi başlatılabilir. İcra takibiyle çocuk haczi yapılır ve karşı taraf buna rağmen göstermemesi halinde tazyik hapsi cezası vardır.
8. Çocuğumu göremiyorum. Görüş günlerimin değiştirilmesini talep edebilir miyim?
Çocukla kişisel ilişki tesisine ilişkin kurulan hüküm her zaman dava açılarak değiştirilebilir.
9. Eski eşim, sürekli is seyahatinde çocuğuma bakamıyor. Velayetin değiştirilmesi davası açabilir miyim?
Gerekli deliller dosyaya sunularak dava açılabilir. Yargıtay çocukla ilgilenemeyecek şekilde yoğun iş temposunda olan kişiler aleyhine velayetin değiştirilmesi taleplerinin uygun olduğuna karar vermiştir.
10. Velayete karar verilirken çocuğum dinlenir mi?
3 yaşından sonrasındaki tüm çocuklarla aileleri ve sosyal hizmet uzmanları ve pedagoglar eşliğinde görüşme yapılır. Bu görüşmelerde çocuğun anna ve babadan hangisine daha düşkün olduğu, kiminle kaldığı gözlemlenebilir. Kendisini ifade edebilecek yaştaki çocuğun istekleri de dinlenir.
11. Velayet kendisinde olan eşim öldü. Velayet kendiliğinden bana geçer mi?
Boşanma kararıyla velayet kendisine verilen tarafın ölümü halinde velayet sağ kalan ebeveyne kendiliğinden geçmez. Dava açılması gerekmektedir.
12. Çalışmıyorum, gelirim yok. Velayet yine de bana verilir mi?
Bu durumda hakim iki tarafın da tüm özelliklerini dikkatlice değerlendirecek ve çocuğun üstün menfaatini gözeterek karar verecektir. Çalışılmasa da karşı taraf daha ağır kusurlu ise velayet alınabilir.
Ankara velayet davaları
Ankara’da ikamet edip Ankara velayet davaları ihtiyacı duyabilirsiniz. velayet davaları Tülin Babaoğlan Yılmaz olarak Ankara bölgesindeki Ankara velayet davalarıları arayışınıza son vermek istiyoruz. Hemen iletişim sayfamızdan bize ulaşarak ilgili konuda yardım alınız.